*


İnsanın başına ne gelebilir? Aslında farkında olmadığımız çok şey gelebilir. Heralde en sık psikiatrik sorunlar , cilt problemleri, doğal felaketler, kazalar veya cinayetler başımıza geliyor … Ham insan zannederki en büyük bela onundur. Yaratan onu duymaz , duasını kabul etmez. Halbuki  farkında olmadan onu ne musibetlerden korur. Umutsuzluk onu sarmıştır ancak bu kendi şartlanmasıdır. Göz ardı ettiğimz şey yaratanın bizi güzel ,çirkin, fakir , zengin,hasta, sağlıklı vs olarak bilerek yaratması ve bizim bunu kabul etmekte zorlanmamız, herkesin eşit şartlarda var edilmesi gerektiği konusundaki bilinç altı şartlanmamız. Bunu anlarsak belki daha relaks insanlar oluruz , var olan problemimize kafayı takmayıp neşemize bakarız. Cenab-ı Hak bize mükemmel, eşit derece mevcudiyeti değil, çalışmamızın davranışlarımızın eşit sonuçlanacağını vaad eder.
Örneğin bir kişi evlenir evlendiği kadın /erkek şizofren olabilir. Ya da ailenin malformasyonlu bir çocuğu doğabilir. Bu büyük bir şoktur hastanın çevresi için. Heralde en az kendisi acı çeker hastalığından çünkü değerlendirme yeteneği bozulmuştur. Ama çevresi ilk defa başlarına geldiği için şok olur. Büyük sıkıntıya düşerler.Bu yüzden insan her zaman başına ağır bir musibetin kalıcı veya geçici olarak geleceğini öngörmelidir. Kişi çok zengin olabilir, fakir olabilir, çok iyi bir insan , çok kötü bir insan olabilir kendisine biyolojik ya da psikolojik bir sıkıntı uğrayacaktır.Bu riski bilmenin çok faydalı olacağını düşünüyorum çünkü insan bunun farkında olduğu zaman hayatını zehir etmeyecektir, bilecektir ki sürekli olarak bu tür ağır olaylar tüm insanları bir şekilde etkilmiş ve etkileyecektir ve yaşamaya herkes gibi devam edecektir. Başına gelince de dönüp dolaşıp kafasında olayın vehametini düşünmesi acısını daha arttırı kalan ömrünü de zehir eder. Yaratan neden musibetleri yaratır diye düşünüm ama çözemedim çünkü Allahın ilmi çok geniştir daha basit bir hücreyi bile ya da üstüne oturduğumuz ve sürekli beraber döndüğümüz dünyaynın hangi mekanizmayla hareket ettiğini hiç bilmiyoruz. Çok şükür geç de olsa anca dünyanın döndüğünü farkettik. Tam olarak çözemesemde artık insanın başına gelen musibetlerin çoğunun kişinin yaptığı amelden önce takdir edildiğini düşünüyorum (bir kismi da kendi yaptigimiz anne babamizin dedemizin komsumuzun dostumuzun ve  dusmanimizin yaptiklari nedeniyle basimiza gelenlerdir.) Çünkü görülen hastalıkların belirli bir yüzdesi var ve dünya geneline yayılıyor bazı istisnalar dışında.  örneğin bir faktör5 leiden mutasyonu olan kişiyi ve çocuklarını otrunlarını düşünün. Bu ailede ya da soyda ara ara derin ven trombozu, pulmoner emboli, iskemik kolit, serebral enfarkt gibi hastalıklar oluşacaktır. bazen hasta insanın varlığı sağlıklı insan dan daha iyi de olabilir. örneğin alkolik bir babanın çocuğu astım olduğu için alkolden uzak kalmıştır. Akut ve kronik dönemde daha iyi bir hayat yaşaması muhtemeldir. Ve etrafına da daha az zarar verecektir. Başa gelen belalarla ilgili KUranda bugün enteresan ayet okudum, musibetin önceden karar kılındığını yazıyor.  Okudum dedğim bu yazıyı yazdıktan 10 sene sonra hadid suresine baktım sizin başınıza gelen belalar önceden planlanmıştır diyor yani teselli ediyor yaratan insanları , belki de kendilerini suçlamamaları için ben de yukardaaynısı yazmışım iyi tahmin.

Hepimizin içinde bu şekil genetik sınrılamalar vardır zannediyorum henüz hepsini tıp tespit edemedi. Hastalıklar gibi toplumda güzel-çirkin, çok zeki-az zeki insan oranları da homojen bir şekilde dağılmış. Bu dağılımın çeşitliliğinin mutlaka insanı etkileyen psikoljik yönleri vardır terbiye etmek , hissettirmek vs ama tam olarak sbebini bilmiyorum . Mesela erkekler sakallıdır ama kadınlar değil. Tamam her oluşumun bir somut nedeni vardır ama bir deri eki olan sakal ne işe yarar ? Kadında yok erkete var. Hocalara sorduğumda eksik cevap veriyorlar kılların vücuttaki diğer örevlerinden bahsediyorlar neden kadında yok erkek de var cevabı yok. Sakalın erkeklerde var olmam sebebinin homoseksüelliği engellemek olduğunu düşünüyorum. Allahın hikmeti bu olabilir mesela illa biyolojik nedene gerek yok.Musibetlerin, felaketlerin de bilmediğimiz bu şekil sosyolojik , psikolojik sebepleri olabilir. Mesela depremler neden olur bilmiyoruz. Genelde can kaybına neden olan depremler diğerleri gibib değildir, gece olur herkesin uyuduğu bir anda. Depremin bence bir sebebi de insanın bilinç altına en büyüğü telkin etmek olabileceğini düşünüyorum yani burdaki bir tarz eğitimdir ancak doğrudan şuura yönelik değilde şuur altınadır çok daha etkili ve inkar ihtimali yoktur çünkü gayri şuuri etki oluşturur. Tabi ki başka bir sürü sebebi de olabilir. Örneğin  17 Ağustos 1999 depreminden önce türk milletinin ordu algısı din düşmanı , islamiyeti ortadan kaldırmak isteyen musibet olarak bilinirdi yani bu yönde  hiçbir propaganda olmadan halk böyle düşünüyordu. Deprem olduğunda haber merkezi deprem noktasını tam olarak gölcük askeri üssü olarak bildirdiler. Daha sonra hemen değiştirdiler noktasal olarak değil  daha genel lokalizasyona çevirerek koceli gölcük olarak bildirdiler. Bu şekil düşüncelerini medyada ifade edenleri cezalandırdılar. Herkes farkında olmasa da bu olay helak edilen eski kavimlerin başına gelenlerin bir benzeriydi. zannediyorum ki bunu en iyi ülke için değişik planlar yapıp deprem anında içlerini korku kaplayan komutanlar generaller fark etmiştir.  başka dini hasasiyeti olan, askerin yaptığı din düşmanlığı sonuc sıkıntıları yaşayanlar hisseder. Kim hissetmez çocuklar, dini kaygısı omayanlar, dini sevmeyenler için pek bir anlamı olmaz . Onların için deprem öncesinden bu deprem askeriyeyi cezlandırmak için yapılacak şeklinde bir anons  şeklinde açık bir ilan gerekmekte. Varlığın gerçeği ise farklıdır dili, konuşmayı hiç anlamayan bir türk ile çinli duyguları aynıdır, hatta bir çok hayvan ile insanın ortak duyguları vardır bunun gibi olaylar da konuşulan kelimeler olmadan duygu oluşturmaları ile iletişim kurma vasıtalarıdır.

Depremlerin çoğu karadan uzak, derinlerde olur, şehir içlerinde de genelde 6 civarında veya altında olur. Bu depremler yer kabuğunun mağma üzerinde sürekli hareket etmesinden dolayı kara parçaları arasındaki boşluklardaki kaymalardan kaynaklı doğal olaylardır. Eski kötü binalar daha çok yıkılır ve daha çok insan altında kalarak ölür bunun doğruluğu ayrı bir durumdur.  Ama deprmin yeri ve şiddeti bize birşeyler söyler. Bir hayvanın bile normal çıkardığı seslerin ne anlama geldiğini bilmesek de öfkeliyken çıkardığı sesin şiddetinden birilerine kızdığını uyardığını anlarız. Zaten şiddetli deprem anında bölgedeki tüm insanları kaplayan his aynıdır genlerimizde bunu kimin yaptığını anlama kabiliyeti vardır.  Zoraki darwin teorisi, doğanın yaptığına dair eğitimlerin sonucu olan şartlanmalar olmadıktan sonra hemen herkes aynı şeyi hisseder.

Tabi Tanrının burda ne hakkı var da insana böyle yapıyor diye düşünülebilir. Ben önceden insanın hür olduğunu, bağımsız olduğunu , kimseye zarar vermedikten sonra istediğimizi yapabileceğimizi düşünüdüm. Zamanla yaşama pratiği ve mantığımın ilerleme kaydetmesiyle böyle olmadığını anladım. Bağımsılık düşüncesi hiçbir zaman gerçek olmayan bir düşüncedir. Amerikalı halkın (yöneticiler ya da askeri kesimin değil onlar gayet iyi bilir) zenginliğin verdiği sarhoşluk içinde toplumasal mutabaktı istediğini yapma, özgür olma zannetmesidir. İmamı Rabbaninin mektubat isimli kitabında  Allaha karşı ne yapabiliriz, isterse hepimizi  sorgusuz cehenneme atar şeklinde bir cümlenin geçtiği mektubunu okumuştum o zaman aklıma sığdıramadım bu nasıl olur diye,  şimdi ise daha iyi anlıyorum. Hayat böyle çünkü. Hak sahibi hakkını kullanır. Bu her konuda böyledir politik konularda ülkelerin birbirine yaptığı baskılar ( tabi bunlar haklı -haksız da olsa), üniversite de hocaların öğrencilere muameleleri, devletin kendi vatandaşına koyduğu yüzlerce kural bunu gösteriyor. Devlet acayip bir kanun yapar biz de ona uyarız. Hele Avrupa ülkelerinde kurallar çok daha sıkı arabanın arka camındaki karı silmezsen ceza yersin.  Bin türlü vergi istiyor devlet hani özgürdük ? Bahçemizden çıkan altına bile sahip çıkıyor .  Ya da bana kim sordu nerde nasıl kimden doğmak istediğimi, erkek ya da kadın zenci ya da beyaz olmamı? Ben belki var olmak istemeyecektim ya da başka türlü var olmak isteyecektim  Yani bu özgürlük düşüncesi basireti bayağı kaybolmuş ya da belli noktalara sınırlandırılmış insanların düşüncesi. Belli yaşa kadar normal insanın Allah var mı şüphesi olabilir ama bu yaşam pratiğini geçiren insan nasıl bağımsız olduğunu hele Allahtan bağımsız olduğunu düşünür.  Hayatımızda kendisine karşı en az bağımsız ve özgür olduğumuz Allahtır. Allah herkesin gözü önünde bir depremle kahrediyor yüzbinlerce insanı. Dünyanın üzerindeki 7 milyar insanın canını tek tek musibet ve hastalıklara uğratarak alıyor. Aynı zamanda bize güneşi , yağmuru , toprağı hayvanları hizmetçi gibi konumlandırıyor , çalıştırıyor. Allah en çok bilimi bilendir bunu anlamak zor mu?  İnsanların sevgisini, nefretini , zevkini yaratan Allahtır , senin yasaklarıyla zevk almanı önlediğini düşündüğün Allah senin zevk alma mekanizmanı yaratandır.  Hiç kimse Allahın yarattığı dünyayı ve hayatı tam olarak anlamıyor ama bu pimpirik  ateistler bu bilinmezliği yaratanın yokluğuna delil gösteriyor.

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.